İdeoloji
Hazırlayan: Ayşenur Yalnız, Düzelten: Yiğit Kara, Son Okuyan: Ayşenur Yalnız
Hazırlayan: Ayşenur Yalnız, Düzelten: Yiğit Kara, Son Okuyan: Ayşenur Yalnız
İdeoloji, birçok farklı disiplin tarafından ele alınan bir kavram olmasına rağmen kesin bir tanıma sahip değildir. Başlangıçta “fikirler bilimi” olarak tanımlanan bu kavram, Marksist kuram içinde olumsuz bir anlam kazanmış, yanılsama ve yanlış bilinç kavramlarıyla ilişkilendirilmiştir. Bu nedenle daha sonra yapılan akademik çalışmalarda ideoloji daha çok bu yeni olumsuz anlamıyla ele alınmıştır. İdeolojinin modern kullanımları, kavrama daha tarafsız bir anlam katsa da ideoloji hâlâ tartışmalı bir terim olarak kabul edilmektedir. İdeoloji terimi; eleştirel söylem analizi, sosyoloji ve Van Dijk’ın çok disiplinli yaklaşımı da dahil olmak üzere çeviribilime katkıda bulunan farklı disiplinler tarafından birçok farklı şekilde ele alınmaktadır. Örneğin Simpson, ideolojiyi tanımlarken “dünya görüşü” kavramına vurgu yapar. Ona göre ideoloji, sosyal gruplar tarafından kolektif olarak paylaşılan ve hükümet, hukuk ve tıp mesleği gibi güçlü siyasi ve sosyal kurumlar aracılığıyla aktarılan, sorgusuz sualsiz kabul edilen varsayımlardan, inançlardan ve değer sistemlerinden oluşur.
İdeolojinin farklı bir tanımı ise André Lefevere’e aittir. Lefevere, ideolojiyi kendi terminolojisi ve kendi kuramsal çerçevesi içinde tanımlar. Ona göre ideoloji, belirli bir toplumda belirli bir zaman diliminde kabul edilebilir olan ve okuyucular ile çevirmenlerin metinlere nasıl yaklaşacağını belirleyen, görüş ve tutumların toplamıdır. Lefevere çevirinin öncelikli olarak himayenin etkisi altında olduğunu savunur; himaye ideolojik, ekonomik ve statü unsurlarından oluşur. İdeoloji birçok farklı şekilde yorumlanabildiği için cevaplanması zor soruların oluşmasına da yol açar: İnsanın her eylemi ideolojisi tarafından mı yönlendiriliyor? Bir şey ne zaman “kültür” olmaktan çıkıp “ideoloji” olarak nitelendirilir ve bu ikisini birbirinden ayıran şey nedir? Örneğin Anne Frank’in günlüğünün yayıncıları neden kız karaktere ilişkin tasvirleri değiştirmiş ve onun cinselliğine yapılan göndermeleri metinden çıkarmıştır? Lefevere’in iddia ettiği gibi on dört yaşında bir kız çocuğunun nasıl biri olması gerektiğine dair toplumca kabul görmüş bir ideolojinin bir sonucu mudur bu durum, yoksa sadece ölçülü bir üslup tutturma arzusunun bir sonucu mudur?
Lefevere’e göre çeviri; yalnızca çevirmenin ideolojisiyle değil, disiplin içerisindeki diğer uzmanların ve/ya disiplin dışındaki hamilerin ideolojileriyle de şekillenir. Çeviri yaparken kullanılan stratejiler, güçlü pozisyonlarda bulunan bu kişilerin anlayışlarının etkisi altındadır. Bir çevirinin herhangi bir ideolojinin etkisi altında kalıp kalmadığını ortaya çıkarmak için çeviriler özgün metinlerle kıyaslanarak ikisi arasındaki farklılıklar tespit edilebilir. Esasen, tespit edilen değişikliklerin nasıl yorumlandığı da metni inceleyen kişinin kim olduğuna bağlıdır ve farklı araştırmacılar bu değişikliklerle ilgili olarak farklı varsayımlarda bulunabilirler. Çeviribilim çalışmalarında ideoloji incelenirken temel olarak dilin nasıl kullanıldığına, güç ilişkilerine, metin üzerinde yapılan müdahalelere ve yeniden yazım stratejilerine odaklanılır. Metin, dil ve çeviriyle ilgili alınan tüm kararların çevirmen, editör, işi başlatanlar ve diğer katılımcılar tarafından bilinçli bir şekilde alındığı düşünülür; yapılan bu seçimler metnin erek kültürdeki algılanış biçimini, etkisini ve rolünü şekillendirir. Yayın sürecini denetleyenler, özellikle de bir çeviriyi yaptırma ve yayınlama konusunda karar alırken ideolojinin etkisi altındadır. Örneğin Naziler tarafından yıllık olarak yayınlanan kitapları incelemek ve Alman kimliğine yabancı unsurları ortadan kaldırmayı amaçlayan ırkçı hükümet politikasını destekleyen yayın evlerininin etkinliklerini gözden geçirmek bize Nazilerin ideolojik duruşuyla ilgili fikir verebilir.
Bazı durumlarda çeviri dini inançlarla da şekillenir. Örneğin İngiltere'de William Tyndale, Fransa'da Etienne Dolet dini inançlara aykırı çeviriler yaptıkları için yakılarak idam edilmiştir. Yakın geçmişte de benzer şekilde, Salman Rushdie'nin kitabı Şeytan Ayetleri'ni Japoncaya çeviren Hitoshi Igarashi suikaste kurban gitmiş; bu durum diğer yayıncıların onun çevirisini basmayı reddetmesine neden olmuştur. Dini metinlerde uyulması gerektiğine inanılan ilke gayet nettir: çeviri kutsal mesajı değiştirebileceğinden, Tanrı'nın sözünü olduğu gibi korumak gerekir. Dini metinler bağlamında birebir çevirinin sadık savunucusu olanlar, anlamı tek düzeye indirgeyip onu kontrol altında tutmaya çalışırken; yapısökümcü anlayışı benimseyenler, ideolojik olarak gerekçelendirilmesi koşuluyla her türlü değişimin kabul edilebilir olduğunu savunurlar.
Çoğu ülkede, çeviribilimin bir bilim dalı olarak akademik çevrelerde kabul görmesi için ideolojik bir çatışma yaşandığı söylenebilir. Nihayet çeviribilim özerk bir bilim dalı olarak ortaya çıktıktan sonra, bilimsel bir yaklaşım sunduğu düşünülen dilbilimsel paradigmadan kültür paradigmasına geçilmiştir. Her iki paradigmanın temelinde de belli bir ideolojik yaklaşım vardır. Önceki dilbilimsel kuramların, doğruluk ilkesini vurguladıkları ve anlam aktarımına ilişkin öznel yargıları ortadan kaldırmayı amaçladıkları için bilimsel oldukları düşünülmüştür. Örneğin, Eugene Nida'ya göre kendi yarattığı bir kavram olan “devingen eşdeğerlik” kavramı son derece bilimsel bir temele dayanır. Oysa, pek tabii onun belli bir kavramın içini nasıl doldurduğu da kendi ideolojisi tarafından yönlendirilmektedir. Örneğin Nida “devingen eşdeğerlik” tanımı doğrultusunda, Kitab-ı Mukaddes’te yer alan 'kutsal bir öpücükle selamlamak' ifadesini 'içten bir tokalaşma' biçiminde çevirmiştir. Nida’nın eleştirmenlerine göre ise onun bu seçimi erkekler arasında neyin kabul edilebilir bir selamlaşma biçimi olduğuna dair hâkim beyaz, Batılı Anglo-Amerikan, heteroseksüel erkek bakış açısını yansıtmaktadır. Kısacası, bir argümanın yönünü belirlemede, araştırmacının yahut kuramcının ideolojik perspektifi önemli bir rol oynar ve hiçbir gözlem tamamen tarafsız ve değerden yoksun olamaz. Dolayısıyla, yöntemsel olarak dilbilimcilerin yaklaşımlarından ayrılan fakat yine görgül bir bilim dalı olarak ortaya çıkan betimleyici çeviribilim alanında çalışan akademisyenlerin yaptıkları gözlemler de esasen tümüyle tarafsız olamayacaktır.
Bazı çevirmenler ve çeviribilim kuramcıları ise şeffaf biçimde sundukları bir ideolojik ve siyasi gündem doğrultusunda hareket ederler. Örneğin Barbara Godard ve Susanne de Lotbinière-Harwood gibi Kanadalı feminist çevirmenler, kadın bakış açısını vurgulamak için dil normlarını kasten eğip bükmeyi, değiştirmeyi amaçlarlar. Tejaswini Niranjana da sömürgeleştirilen ile sömürgeleştiren arasındaki ve sömürgecilerin dilleri ile yerel diller arasındaki eşitsiz güç dinamiklerine odaklanarak bu ilişkileri yapısöküme uğratmayı ve eşitsizlikleri çeviri aracılığıyla gidermeyi amaçlamıştır. Bir başka örnek olarak da Lawrence Venuti’yi verebiliriz. Venuti, İngilizcenin dünyadaki egemenliğine ve yabancı olanın yok edilmesine karşı olan direnişinde azınlık grupların metinlerini çevirmeyi ve akıcı olmayan bir çeviri tarzı kullanmayı tercih etmiştir. Tarihsel akış içerisinde çevirmen ve çeviri kuramcısının “konumsallığı” hep tartışılagelmiştir, çeviri ise “arada” ya da “melez” yahut “üçünü alana” ait bir eylem olarak tasvir edilmiştir. Fakat sömürgecilik sonrasını, yapısalcılık sonrasını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini önceleyen bakış açıları, çevirmenin ve çeviri kuramcısının baskın normlara karşı çıkan ideolojik bir duruş sergileyebileceklerini göstermiştir.
Nihayetinde, güç ve ideoloji farklı dillerin sürekli olarak değişen güç dengeleriyle bağlantılıdır. Bu durum, çeviri için hangi metnin seçileceğini ve bu seçilen metnin nasıl çevrileceğini de önemli ölçüde etkiler. Şu anda İngilizce, küresel bir dil olarak baskın bir güce sahiptir ve bu da farklı dillerdeki bilimsel ve teknolojik türlerin sürdürülebilirliğini giderek daha fazla etkilemekte ve zayıflatmaktadır. Farklı cinsiyetler, diller veya uluslar arasındaki güç eşitsizliklerinin etkileri ve bunların ideolojiyi yansıtma yöntemleri, çeviribilim alanında önemli bir araştırma konusudur.