Çeviri kuramları, dilin ötesine geçerek çeviri sürecinin kültürel, toplumsal ve kuramsal temellerini anlamamıza yardımcı olur. Bu kuramlar, çeviri pratiğini hem bir sanat hem de bir bilim olarak şekillendirir. Bu kuramları üreten çeviribilimciler ve çevirmenler hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız aşağıdaki yazılarımızı okuyabilirsiniz.
James S. Holmes çeviribilimin bağımsız bir akademik disiplin olarak şekillenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Çeviribilimin Adı ve Doğası adlı makalesinde, çeviribilimin kapsamını ve alt dallarını belirlemiştir. Holmes, çeviribilimi üç temel kategoriye ayırmıştır: betimleyici (descriptive), kuramsal (theoretical) ve uygulamalı (applied) çeviribilim. Betimleyici çeviribilim, çeviri süreçlerini ve ürünlerini incelemeyi amaçlarken; kuramsal çeviribilim, genel ilkeler ve modeller oluşturmayı hedefler. Uygulamalı çeviribilim ise eğitim, etik, eleştiri ve teknoloji gibi alanlarla ilgilenir. Holmes’un çalışmaları, çeviribilimin akademik bir disiplin olarak kabul görmesine büyük katkı sağlamıştır.
Hans J. Vermeer, çeviribilimde Skopos Kuramı’nın kurucusu olarak bilinir. 1970'lerde Katharina Reiss ile birlikte işlevsel çeviri kuramına katkıda bulunmuş ve çeviri sürecinin amacını (skopos) merkeze alan bir yaklaşım geliştirmiştir. Vermeer’e göre çeviri, yalnızca kaynak metne bağlı kalınarak yapılan bir aktarma değil, belirli bir amaca hizmet eden kültürel bir eylemdir. Bu doğrultuda, çevirmenin kararlarını metnin hedef kitlesi ve işlevi belirler. Aynı zamanda Skopos Kuramı, çevirmenin karar alma süreçlerindeki yaratıcı rolünü de vurgular.
André Lefevere çeviriyi sadece kelimeleri diller arasında aktarmak olarak görmez. Ona göre çeviri; ideoloji, güç ilişkileri ve edebi anlayışlar gibi etkenlerle şekillenen yeniden yazma (rewriting) sürecidir. Bu süreçte çevirmenler, yayınevleri ya da iktidar sahibi kişiler ve kurumlar metni kendi inançlarına, ideolojilerine ya da dönemin ahlaki ve edebi normlarına göre değiştirebilirler. Bu değişiklikler bazen sansür, bazen de satış ya da kabul görme kaygısıyla yapılır. Lefevere’e göre çeviri, kültürden ve ideolojiden bağımsız düşünülemez; her çeviri aslında metni yeniden şekillendirmenin bir yoludur.
İsrailli Çeviribilimci ve Kuramcı
Itamar Even-Zohar, çeviribilimde Çoğul Dizge Kuramı olarak bilinen kuramı geliştiren İsrailli bir araştırmacıdır. Bu kurama göre edebiyat, çevrilmiş eserler de dahil olmak üzere, kendi içinde farklı türlerin ve metinlerin sürekli olarak merkezi konum için yarıştığı dinamik bir dizgedir. Even-Zohar, bu yapı içinde çeviri edebiyatın da bağımsız bir alt dizge olduğunu ileri sürer. Bu kurama göre çeviri edebiyatın dizge içindeki konumu (merkezi ya da çevresel bir konumda olması) kullanılan çeviri stratejilerini doğrudan etkiler. Çeviri edebiyatın merkezde yer aldığı durumda çevirmenler, kaynak metne bağlı kalarak yeterli (kaynak odaklı) çeviriler yapma eğilimindedir. Öte yandan çeviri edebiyatın çevresel bir konumda yer aldığı durumda çevirmenler, erek kültürün yerleşik normlarına uymaya daha meyilli olur ve kabul edilebilir (erek odaklı) çeviriler tercih edebilirler. Even-Zohar, çeviri edebiyatın merkezde yer aldığı üç temel durum tanımlar:
1. Bir edebiyat dizgesi henüz “genç” ve yerleşme sürecindeyken, yerli modeller yetersiz kalıp hazır modeller için köklü edebiyatlara başvurulduğunda
2. Bir edebiyat dizgesinin “çevresel” veya “güçsüz” olduğu durumlarda
3. Edebi tarihte kritik bir dönüm noktası yaşandığında ve edebiyat dizgesinde bir boşluk oluştuğunda çeviri, bu boşluğu doldurarak merkeze yerleşir.
Avustralyalı Çeviribilimci ve Akademisyen
Anthony Pym’in yerelleştirme alanındaki çalışmaları, çeviribilim disiplininde önemli bir yere sahiptir ve geleneksel, metin odaklı çeviri anlayışını genişletir. Özellikle The Moving Text: Localization, Translation, and Distribution (2004) adlı eseri, bu alanda temel teorik çerçeveyi sunar. Pym bu çalışmasında, küreselleşmenin etkisiyle geleneksel kaynak metin-erek metin modelinin nasıl değiştiğini ve yerelleştirme süreçlerinin neden önem kazandığını ayrıntılı şekilde inceler. Pym’e göre yerelleştirme yalnızca dilsel bir uyarlama değil; hedef pazardaki kültürel normlara, beklentilere ve teknik koşullara göre ürün ve hizmetlerin kapsamlı biçimde uyarlanmasıdır. Bu sürecin temel amacı çoğunlukla pazarlama ve ekonomik kazançtır. Ancak Pym, bu durumun kültürel farklılıkların göz ardı edilmesine ve aşırı standartlaştırmaya yol açabileceğini, dolayısıyla insanileştirme karşıtı bir eğilim yaratabileceğini savunur. Ayrıca kitle kaynak kullanımı (crowdsourcing) gibi yeni işbirlikçi çeviri biçimlerinin yerelleştirme bağlamında ortaya çıkardığı etik sorunlara dikkat çeker. Bu yönüyle Pym, çeviribilimin sadece dilsel değil, aynı zamanda ekonomik ve etik boyutlarının da incelenmesi gerektiğini vurgular.
Katharina Reiss'ın metin tipolojisi, çeviri kuramında önemli bir yere sahiptir ve çeviri stratejilerinin seçilmesinde metin türünün belirleyici bir etmen olduğunu savunur.
Reiss, 4 temel metin türü öne sürmüştür: Bilgilendirici, anlatımcı, işlemsel, görsel-işitsel.
Bir metin bilgilendirici nitelikteyse çeviride asıl amaç, bilgilerin eksiksiz ve doğru biçimde aktarılmasını sağlamaktır. Biyografi yazıları ve teknik metinler bu gruba dahildir. Metin anlatımcı özellik taşıyorsa kaynak metin yazarının kendi kültüründe oluşturduğu etkinin, erek kültürde de benzer şekilde hissedilmesine özen gösterilmelidir. Romanlar, şiirler ve öyküler anlatımcı metinlere örnek olarak gösterilebilir. Çevirmenin sorumlu olduğu metin işlemsel bir metinse genellikle uyarlama yöntemine başvurulur çünkü bu tür metinlerde esas olan, yabancı dildeki metni erek kültüre uygun hale getirmektir. Örneğin, okuyucuyu etkilemeyi amaçlayan broşürler ve vaazlar işlemsel metinler arasında yer alır. Görsel-işitsel metin türleri ise hem yazılı hem de sözlü metinleri kapsar. Slaytlar, videolar ve sunumlar bu türe örnek verilebilir. Bazen bir metin, bu dört metin türünün özelliklerini aynı anda taşıyabilir. Örneğin, medikal içerikli bir metin çoğunlukla bilgilendirici olsa da aynı zamanda anlatımcı, işlemsel ya da görsel-işitsel yönler de içerebilir. Reiss, bu tür çok yönlü metinleri melez metinler olarak adlandırmıştır. Ona göre, her metin türü için uygun çeviri yöntemleri mevcuttur ve erek metin, kaynak metnin baskın işlevini yansıtmalıdır. Bu yaklaşım, çeviriyi sadece dilsel bir aktarım olmaktan çıkarıp metnin amacına ve işlevine odaklanmaya teşvik eder.
Lawrence Venuti’nin “çevirmenin görünmezliği” kavramı, özellikle Anglo-Amerikan kültürlerinde çevirmenin metindeki izlerinin silinmesi ve metnin, çevrilmiş olduğu fark edilmeden özgün bir İngilizce metin gibi algılanması durumunu ifade eder. Venuti'ye göre bu durum, çevirmenlerin erek dile akıcı bir şekilde çeviri yaparak kaynak metnin yabancılığını gizleyen bir "saydamlık illüzyonu" yaratmasıyla ortaya çıkar. Ayrıca çevirinin ikincil bir faaliyet olarak görülmesi de bu görünmezliği pekiştirir. Venuti "yerlileştirme" (domestication) ve "yabancılaştırma" (foreignization) olarak adlandırdığı iki temel çeviri stratejisi sunar. Yerlileştirme, kaynak metni erek kültürün değerlerine ve beklentilerine göre uyarlayarak akıcı ve anlaşılır bir çeviri hedefler ve böylece metnin yabancılığını en aza indirir. Buna karşılık yabancılaştırma, kaynak metnin kültürel ve dilsel özelliklerini koruyarak okuyucunun yabancı bir metinle karşılaştığının farkında olmasını sağlar ve çevirmenin varlığını hissettirir. Venuti, yabancılaştırma stratejisini savunarak kültürel alışverişte erek kültürün dayatmacı eğilimlerine karşı bir "direniş" politikası izlenmesi gerektiğini ileri sürer.
Gideon Toury, Betimleyici Çeviribilim (DTS) alanının gelişmesinde merkezi bir rol oynamış İsrailli bir çeviribilimcidir. Toury’nin yaklaşımı, çevirilerin erek kültür bağlamında nasıl üretildiğini ve kabul gördüğünü anlamaya odaklanır. Bu bağlamda, çeviri normları onun kuramında kilit bir yer tutar. Normlar, çevirmenlerin belirli sosyo-kültürel ve metinsel koşullarda tekrar eden tercihlerini ifade eder. Toury çeviriyi kaynak metne bağlı bir etkinlik olarak değil, öncelikle erek kültürün bir ürünü olarak görür. Bu yaklaşım, çeviribilimde kültürel dönemeç (cultural turn) olarak bilinen değişimin bir parçasıdır. Toury "eşdeğerlik" kavramını da çeviri araştırmalarında varsayımsal bir başlangıç noktası olarak kabul eder; eşdeğerliğin olup olmadığını değil, hangi türde ve hangi derecede gerçekleştiğini analiz etmeyi amaçlar. Tüm bu yönleriyle Toury’nin çalışmaları, çeviri olgusunu erek kültür içindeki işleyişi ve bu işleyişi yönlendiren normlar bağlamında sistematik olarak incelememizi sağlamıştır.