Yerelleştirme
Hazırlayan: Işıkay Baz, Düzelten: Rümeysa Beyhan, Son Okuyan: Aleyna Tepe
Hazırlayan: Işıkay Baz, Düzelten: Rümeysa Beyhan, Son Okuyan: Aleyna Tepe
Yerelleştirme: Dijital Ürünlerin Küresel Pazarlara Uyarlanması
Yerelleştirme bir bölgede geliştirilen dijital içerik ve ürünlerin başka bir bölgede kullanılmak üzere dilsel, kültürel ve teknik açıdan uyarlanması sürecidir. Bu kavram, ilk olarak 1980’lerde ABD merkezli yazılım şirketlerinin uluslararası pazarlara yönelmesiyle birlikte önem kazanmıştır. Bu erken süreçte yazılımlar kullanıcıların kendi dillerinde ve kültürel olarak aşina oldukları bağlamlarda kullanabilecekleri şekilde uyarlanmış, bu da beraberinde ciddi bir başarı getirmişti. İşte, salt çevirinin ötesine geçen bu uyarlama ihtiyacı, yerelleştirmenin başlı başına bir kavram olarak gelişmesini sağladı.
Başlangıçta yerelleştirme süreci, çevirilerin bilgisayar ortamında gerçekleştirildiği ve yazılımın çalışmasına yönelik bir uygulama olarak görülüyordu. Fakat kısa sürede, yerelleştirmenin yalnızca dilsel çeviriden ibaret olmadığı fark edildi. Uzmanlar, metnin farklı dillerde uygun şekilde görüntülenmesi ve işlenmesi için karakter setlerini, yazı sistemlerini ve kodlamaları yerel pazarların ihtiyaçlarına uygun hale getirmek zorunda kaldılar. Yani yerelleştirme aynı zamanda tarihler, takvim sistemleri, ölçü birimleri ve sıralama kuralları gibi çeşitli teknik bileşenlerin uyarlanmasını da içeriyordu. Bugün, bu teknik ve kültürel uyarlamaların tümü “yerel ayar” olarak adlandırılıyor ve yerel ayar sayesinde ürünün yerel pazarın norm ve standartlarıyla uyumlu olması sağlanıyor.
Yerelleştirmenin ilk aşamaları teknik açıdan oldukça karmaşıktı ve yerelleştirme sürecinde çevirinin yanı sıra yazılım mühendisliğine ve çok dilli proje yönetimi bilgisine de ihtiyaç duyuluyordu. Süreç kapsamında, metinlerin çevrilmesi, belgelerin uyarlanması, yerelleştirilmiş yazılımın test edilmesi ve çeviri verimliliğini artırmak için çeviri bellek sistemlerinin oluşturulması gibi çalışmalar yürütülüyordu. Zamanla geliştiriciler, uluslararasılaştırma olarak bilinen ve çevrilebilir içeriği çalıştırılabilir koddan ayırmayı temel alan yaklaşımın yerelleştirme sürecini kolaylaştırdığını fark ettiler. Bu ayrım sayesinde çevirmenler, işlevsel koda müdahale etmeden kaynak dosyalar üzerinde çalışabiliyorlardı. Böylece süreç hem daha verimli hem de daha yönetilebilir hale geldi. Eskiden çeviri yerelleştirmenin önemli bir parçası olarak algılanıyordu, ancak dijital içeriğin evrilmesiyle birlikte çeviri ve yerelleştirme arasındaki ayrım da giderek belirsizleşmeye başladı. Önceleri çeviri etkinliği, kitaplar veya makaleler gibi doğrusal metinlerle ilişkilendiriliyordu, fakat web tabanlı içeriklerin ve dijital ürünlerin yaygınlaşmasıyla çevirinin odağı da değişti. Günümüzün dijital dünyasında çeviri denince, yazılım arayüzleri, web sayfaları ve mobil uygulamalarda yer alan bağımsız bilgi parçaları gibi bağlamdan kopuk metin öğelerinin çevirisi akla geliyor. Bu metin öğeleri, geleneksel belgelerde olduğu gibi tam bir bağlama sahip olmadıkları için, çevirmenlerin çeviri sürecinde bilişsel olarak daha fazla çaba sarf etmesi gerekiyor. Çevirmenler, doğrusal bir metnin sunduğu bağlamdan yoksun oldukları hâlde çevirilerinde bir anlam bütünlüğü yakalamak zorundalar.
Bu durum içerik yönetim sistemleri (İYS) ve duyarlı tasarımın kullanılmaya başlamasıyla daha da karmaşık hâle geldi. Bu teknolojiler, içeriğin farklı cihaz ve platformlar üzerinde dinamik bir şekilde biçimlendirilmesini ve sunulmasını sağlıyor. Yani çeviri, artık yalnızca metni bir dilden başka bir dile aktarmakla sınırlı kalmıyor; çevirmenin içeriği farklı kullanıcı gruplarının ihtiyaçlarına göre uyarlaması ve hangi cihazda olursa olsun işlevselliğin korunmasını sağlaması da gerekiyor.
Yerelleştirme aynı zamanda kültürel uyarlamayı da içeriyor. Yazılım, web sitesi ve mobil uygulama gibi ürünlerin hedef pazardaki kullanıcıların değerlerini, normlarını ve beklentilerini yansıtması bekleniyor. Örneğin, bir ülkede sorunsuz çalışan bir kullanıcı arayüzü, yazı sistemlerindeki, adres formatlarındaki veya kültürel tercihlerdeki farklılıklar nedeniyle başka bir ülke için uygun olmayabilir. Yani, yerelleştirme, ürünlerin farklı bölgesel pazarlara uyarlanmasını mümkün kıldığı için küreselleşmeyle doğrudan ilişkilidir. Ürünler ancak yerelleştirme sayesinde dünyanın farklı yerlerindeki kullanıcılara hitap edebilir.
Teknolojik gelişmeler, yerelleştirme sektörünün şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Çeviri bellekleri ve terim yönetim sistemleri gibi araçlar, çeviri ekiplerinin verimliliğini, yapılan işin tutarlılığını ve ekipler arası iş birliğini artırmıştır. Bu araçlar, ayrıca, yerelleştirme sürecini hızlandırarak büyük hacimli metinlerin daha kısa sürede ve daha az maliyetle çevrilebilmesini mümkün kılmıştır. Böylece yerelleştirme sektörü zamanla evrilmiş, yerelleştirme süreci proje yöneticilerinin çok sayıda çevirmen ve uzmanın çalışmalarını koordine ettiği son derece organize ve endüstrileşmiş bir sürece dönüşmüştür.
Yerelleştirme alanında ciddi ilerlemeler kaydedilmesine rağmen alanla ilgili pek çok eleştiri de ortaya atılmıştır. Bazılarına göre, daha zengin pazarların yerelleştirilmiş dijital ürünlere erişim sağlaması hizmet alamayan bölgelerin geride kalmasına neden olmakta ve bölgeler arası dijital uçurumu derinleştirmektedir. Yerelleştirmeyi savunanlara göre ise, yerelleştirme sayesinde dijital içerik daha az yaygın dilleri konuşan kişilere ulaşabilmekte ve gelişmekte olan pazarlarda ekonomik büyümeyi destekleyerek rekabetin eşitlenmesine katkı sağlamaktadır.
Sonuç olarak, yerelleştirme başlangıçta yalnızca yazılım çevirisine odaklanan teknik bir süreçken, zamanla dijital içeriğin küresel pazarlara sunulabilmesi için gerekli olan kültürel, dilsel ve teknik uyarlamaları da kapsayan karmaşık bir sürece dönüşmüştür. Dijital dünyanın sürekli gelişmesiyle birlikte, yerelleştirme, ürünlerin farklı kültürlere ve kullanıcılara uygun hale getirilmesini sağlamaya devam edecektir.