Çeviride Toplumsal Cinsiyet
Hazırlayan: Rümeysa Korkmaz, Düzelten: Hakan Fakılı, Son Okuyan: Ceyda Nur Öztürk
Hazırlayan: Rümeysa Korkmaz, Düzelten: Hakan Fakılı, Son Okuyan: Ceyda Nur Öztürk
Tanım ve Kapsam
Çeviride toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet anlayışının çeviri uygulamalarını ve dilsel temsili nasıl etkilediğini, cinsiyetlendirilmiş seslerin metinlerdeki görünürlüğünü inceler. Fizyolojik farklılıklara dayanan biyolojik cinsiyetin aksine toplumsal cinsiyet, belli bir toplumda bireylere atfedilen davranışları, normları ve rolleri kapsayan sosyal ve kültürel bir yapıdır. Çeviri, kültürel ve dilsel bir aktarım olarak, bu cinsiyetlendirilmiş yapıları hem yansıtır hem de şekillendirir.
Çeviride toplumsal cinsiyet çalışmaları 1980’lerin sonlarında başlamış, bazı araştırmacılar toplumsal cinsiyet anlayışının metinlerin üretimini, algılanmasını ve yorumlanmasını nasıl etkilediğini sorgulamaya başlamışlardır. Bu alanda yapılan araştırmalar, kadınların ve toplumsal cinsiyet açısından dezavantajlı grupların kanon olmuş edebiyat eserlerinde nasıl dışlandığı, çevirilerin ataerkil normlarla nasıl şekillendiği ve çevirmenlerin toplumsal cinsiyet ideolojilerine meydan okumak yahut bunları pekiştirmek için metinlere ne tür müdahaleler yaptıkları gibi konulara odaklanmışlardır.
Çeviride Toplumsal Cinsiyet ve Dil
Çeviride toplumsal cinsiyet alanındaki en temel meselelerden biri, dil ile toplumsal cinsiyet temsili arasındaki ilişkidir. Pek çok dilde eril formlar varsayılan olarak kullanılagelmekte, bu da kadınları ve ikili cinsiyet sistemine uymayan kimlikleri görünmez kılmaktadır. Feminist çeviri çalışmaları, bu kullanımlara karşı çıkarak, kadınları ve toplumsal cinsiyet azınlıklarını tanıyan, kapsayıcı bir dil anlayışını savunmuştur.
1970’lerdeki ve 1980’lerdeki feminist hareketler, dilin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştirdiğini öne sürerek bu konudaki farkındalığı artırdı. Akademisyenler ve aktivistler, dilsel yapıların tarafsız olmadığını, erkek bakış açılarına ayrıcalık tanıyan güç dinamikleri tarafından şekillendirildiğini savunmaya başladılar. Bu bakış açısı çeviribilim alanını da etkiledi ve çevirmenlerin cinsiyetlendirilmiş terim ve kavramları nasıl ele aldıklarına dair farkındalığın artmasına yol açtı.
Cinsiyetlendirilmiş dil çeviride bir metnin anlamını ve ideolojik konumunu ortaya koyma konusunda zorluklara yol açabilir. Çevirmenler, cinsiyetlendirilmiş ifadelerle uğraşırken dilsel farklılıklar, kültürel beklentiler ve siyasi çıkarımlar arasında bir denge tutturmak zorundadır. Örneğin, feminist yazarlar tarafından yazılmış metinler ya da kadın deneyimini temel alan eserler çeviri sürecinde belli oranda değişime uğrayabilir ve toplumsal cinsiyet dinamikleri ya pekiştirilebilir ya da ters yüz edilebilir. Feminist çevirmen, dilde var olan toplumsal cinsiyet kalıplarını yeniden üretmek ya da bu kalıplara karşı çıkmak gibi bir sorumlulukla karşı karşıyadır.
Feminist ve Queer Çeviri Yaklaşımları
Feminist çeviri çalışmaları, kadınların dilde ve edebiyatta görünürlüğünü artırmaya odaklanır ve ataerkil normlara meydan okuyan stratejiler geliştirir. Feminist çeviri teknikleri arasında şunlar yer alır:
Tamamlama: Çevirmen, diller arasındaki farklılıkları telafi etmek için metnin belirli bölümlerine eklemeler yapar.
Önsöz ve Dipnot Ekleme: Feminist çevirmenler, çeviri sürecindeki müdahalelerini görünür kılmak için önsöz yazar veya metne dipnot eklerler. Bu sayede metne aktif katılımlarını vurgulamış olurlar.
Alıkoyma: Çevirmen, metni sahiplenerek ve feminen unsurları belirginleştirerek metin üzerinde kendi siyasi amacı doğrultusunda değişiklikler yapar.
Bu stratejiler, kadınların yazılarını ve çeviri çalışmalarını ötekileştiren tarihsel önyargılara karşı koymayı amaçlamaktadır. Araştırmalar, kadın çevirmenlerin eserlerinin sıklıkla göz ardı edildiğini ve kadın yazarlara ait metinlerin çeviri sürecinde çarpıtıldığını ortaya koymaktadır.
1990’lardan itibaren feminist çeviri çalışmalarına queer çeviri kuramı eklenmiştir. Judith Butler gibi kuramcıların düşüncelerinden etkilenen queer çeviri anlayışı, toplumsal cinsiyetin sabit bir kimlik değil, performatif ve değişken bir yapı olduğunu öne sürer. Bu perspektif, çeviri sürecinde heteronormatif varsayımların sorgulanmasına olanak tanır ve toplumsal cinsiyet açısından daha esnek yaklaşımlar sunar.
Tarihsel Çeviri Uygulamalarında Toplumsal Cinsiyet
Tarihsel çeviri incelemeleri, toplumsal cinsiyet önyargılarının çeviri süreçlerini nasıl şekillendirdiğini gözler önüne sermektedir. Araştırmalar şu noktaları vurgular:
Kadın çevirmenler tarih boyunca göz ardı edilmiş ve katkıları yeterince belgelenmemiştir.
Kutsal ve felsefî metinlerin çevirileri, erkek-egemen düzeni ve anlayışı pekiştirecek şekilde yorumlanmıştır.
Çeviri kuramlarında kullanılan cinsiyet temalı metaforlar (örneğin, “sadık” ya da “sadakatsiz” gibi çeviri tanımlamaları), toplumun kadınlara ve toplumsal cinsiyete dair bakış açısını yansıtmaktadır.
Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’ân-ı Kerim gibi kutsal metinlerin çevirilerini feminist bir bakış açısıyla eleştiren çalışmalar, bu çevirilerde ataerkil yorumların nasıl pekiştirildiğini ortaya koymuştur. Örneğin, belirli kelimeler eril bir anlam yüklenerek çevrilmiş ve dolayısıyla daha kapsayıcı olabilecek ifadeler toplumsal cinsiyet açısından daha sınırlayıcı bir anlam kazanmıştır. Buna karşılık, toplumsal cinsiyet bilinciyle yapılan yeniden çeviriler, bu önyargıları sorgulayarak daha kapsayıcı okumalar sunmaktadır.
Çağdaş Çeviribilimde Toplumsal Cinsiyet
Çağdaş çeviribilim çerçevesinde yürütülen toplumsal cinsiyet odaklı araştırmalara ilişkin temel meselelerden bazıları şunlardır,
İkili cinsiyet sistemine uymayan kimliklerin çeviride nasıl temsil edileceği,
Makine çevirisinde cinsiyetlendirilmiş dil,
Çevirinin küresel feminist ve Kuir hareketleriyle olan ilişkisi.
Özellikle Kuir edebiyatının çevirisi üzerine yapılan çalışmalar, cinsiyetçi dilin queer kimliklerin görünürlüğü ve kabulü üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu incelemektedir. Araştırmalar, bazı çevirilerin queer temaları baskıladığını, bazılarının ise bu temaları daha belirgin hale getirdiğini göstermektedir.
Ayrıca çeviri, feminist ve queer kuramların farklı diller ve kültürler arasında yayılmasında kritik bir rol oynamaktadır. Örneğin, Simone de Beauvoir’ın İkinci Cinsiyet adlı eserinin farklı dillere yapılan çevirileri incelendiğinde, çeviri sürecinde yapılan tercihlerin her kültürde nasıl farklı okumalara yol açabileceği görülmektedir.
Toplumsal cinsiyet, çeviri süreçlerinde yalnızca dilbilgisel bir konu değil, aynı zamanda sosyo-politik bir mesele olarak ele alınmalıdır. Çevirmenler, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde, toplumsal cinsiyet normlarıyla etkileşim halindedir. Feminist ve queer çeviri yaklaşımları, geleneksel güç yapılarıyla yüzleşerek daha kapsayıcı ve adil bir dil kullanımı için çaba göstermektedir. Toplumsal cinsiyet kimlikleri ve dil sürekli değişim halinde olduğundan, çeviri çalışmaları da bu dönüşümleri inceleyen önemli bir alan olmaya devam edecektir.